İnceleme gezisi için Lecce'deydim.
Lecce bambaşka bir yer. Sanki Salento Cumhuriyeti'nin başkenti. Ya da Ferzan Özpetek'in filmseti. Salento'nun eteklerinde bir ovada yer alan, Güney'in Floransa'sı olarak bilinen Lecce şehri 17. yüzyıl tipik mimari yapısı ile bu bölgenin en ilginç şehirlerinden. Ferzan Özpetek'in tavsiye ettiği restorana gittim. Kafenin biraz hallicesi görünümlü restorana girince yanlış geldiğimi düşündüm. Galiba beklentilerim fazla yüksekti.
İlk defa geldiğim yerlerde, genelde garsonların tavsiyelerine uyarım. Garson "çiğ balık yer misiniz?" sorusuna evet yanıtını alınca karışık bir tabak getiriyor. Bizim lakerdaya benzer ama tadı daha değişik çiğ balıklar geliyor. Yanında Gallipoli'den yeni gelmiş kırmızı karidesler ve tavsiye ettiği şarap mükemmelliği oluşturuyor. Menüsünü hergün gelen taze ürünlere göre şekillendirdiğini öğreniyorum. Yediklerimle, ilk görüşte düşündüklerim çok farklı. Hele ismini bilmediğim, garsonun önerdiği ev yapımı tatlı. Kremadaki süt tadı beni çocukluğuma götürüyor. Kahvemi içerken işim gereği iletişim kurmak için restoranın kart vizitini istiyorum ve yok yanıtını alıyorum. İsmini ve mail adresini bir kağıda yazıp veriyor. Bağlantı kurmak imkansız. Rezervasyonsuz gittiğinizde yer bulamadığınız, gelenlerin özenle seçilip keyifle yemek yediği, benimde ilk görüşte kafeden hallice dediğim yerden, aldığım tatlar ve kağıda yazılmış bir email adresi ile ayrılıyorum. Ve tabikide zihnimize ve kalbimize yazdığımız unutulmaz anılarla...