“Strada di vino” şarap yolu diye adlandırılan yoldan geçip bağların tepesinde uzaktan kaleyi andıran bir ortaçağ şatosu göründü. Bağları seyrederek kaleye vardığımızda, güzel bir esinti karşıladı bizi. Derin bir nefes aldığımda, derin bir huzuru da içime çektiğimi hissettim. Alabildiğine uzanan üzüm bağlarını seyredip, sessizliğin sesini dinledikten sonra, mahsenlerin olduğu bölüme geçtik. Yukarıdan aşağıya akan şarap gibi mahseni dolaştıktan sonra vardığımız restoranımız, üzüm bağlarına bakan muhteşem manzarası ile bizi karşıladı. Masaların ve kızarmaya başlayan etlerin görüntüsü muhteşemdi. İlk tabak ile başlayan lezzet tatlıya kadar devam etti. Gerçekten ortam ve manzara yemeklerin lezzetine lezzet katıyordu. Her ne kadar sirkeden nefret etsemde, çay kaşığına konan parmesan peynirinin üstüne damlatılan balzamik muhteşemdi. Niye çay kaşığına koyduklarını, fiyatını sorunca anladım. Kahvelerimizi dışarıdaki terasta alırken, sigara içenlerin dumanı bile rahatsız etmiyordu. Galiba bu güzel bir esintiden kaynaklanıyordu. Yola çıktığımızda içimde tatlı bir huzur vardı. Yol biraz uzun olsa da bu keyif her şeye değerdi...